30 Ekim 2006

Hey Taksi! Karşı kıyıya…..



Boğazda küçücük araçlarla istediğiniz yere kısacık zamanlarda ulaşabilmek ister misiniz? Ben isterim! İşte bunu sağlayacak araç: “Deniz Taksi”

Bu günün tasarım dünyasındaki güçlü yaratıcı ruh, 1899 yılında Amerikan Patent Dairesi Başkanı’nın “Artık icat edilebilecek her şey icat edildi.” sözlerini defalarca haksız çıkarmış olup, bu sözlerin haksızlığı sonsuza dek sayısız tekrarlarla ispatlanmaya mahkum olmuştur. İşte T-Dizayn’ın özellikle deniz taşımacığında çıtayı yükseltecek ve yep yeni bir çığır açacak ürünü: “Deniz Taksi”.

İlk kez 30 Mart 2005’te tanıtılan Deniz Taksiler hem kara trafiğinin rahatlamasını hem de İstanbul’da Boğaz’ın ulaşım için çok daha etkin kullanılmasını sağlayacak. Deniz Taksilerin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sistemi kabul etmesi durumunda 2006’ da hizmet vermeye başlaması beklenmekteydi. Ancak hala başlayan bir şey yok.

Umutlarımızın bir sonraki seneye kalmasına, önümüzdeki maçlara bakmaya alışkın bir millet olarak, bu sefer böyle olmamasını ve Deniz taksilerin bir an önce kullanıma girmelerini diliyorum.

20 Ekim 2006

"KIRMIZI" AIDS'e karşı




Kırmızı, birçok sebepten dolayı reklam kampanyalarında en sık kullanılan renk.
Renk iletişimin önemli bir aracıdır. Mesaj taşır. Anlaşılması ve benimsenmesi kolay bir şifre olup, dil engelini aşan bir ikna silahıdır.
Kırmızı, tüketicide bıraktığı etki bakımından sıcaklık ifade eder, ateş, alev gibi bir şey… Uyarıcıdır, beyni sarsar ve nabız atışlarını hızlandırır (İkna ve Uzlaşma Sanatı, Sf:86).
Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum, AIDS kampanyalarının lansmanı hep kırmızı ile yapılır. Yukardakilere ek olarak; belki tehlikeyi çağrıştırdığı için de tercih ediliyor olabilir. Bilmiyorum……..Bunlar benim sıradan bir “alıcı” olarak yorumlarım.
Hatırlayacaksınız Türkiye’de AIDS “kırmızı kurdele” sembolü ile işlenir. Bu aralar da Hollywood ünlülerini kapsayan “AIDS’e Karşı Kırmızı” kampanyası düzenlenmiş.
U2’nun solisti ile Bobby Shriver’ın ortak yürüttüğü yardım projesi temelde, farklı markaların “RED” adı altında üretilen özel kıyafetlerin satışından elde edilecek gelirin Küresel AIDS Fonu’na aktarılması üzerine kurulu.
Armani, GAP, American Express, Converse, Motorola gibi firmalar projeyi destekliyor. “Kırmızı ürünleri” tanıtanlar ise her türden Hollywood ünlüleri.
Çok yakında dünyayı daha “kırmızı” görmeye başlıycaz galiba…….

17 Ekim 2006

Siper al! Savaş başlıyor!



Öğrenciler sosyal amaçlı workshoplarda buluşuyor!
İstanbul üniversitelerinde gerçekleştirilecek olan "Marka Savaşları Workshopları" ile ünlü markaların pazar mücadelelerinin ortaya konması bekleniyor.
Farklı sektörlerden katılımcıların yer alacağı workshoplarda markalar arası rekabet işlenecek. Workshoplarda markaların pazardaki rakiplerine karşı geliştirdikleri stratejiler ve bunların sonucunda geldikleri noktanın öyküleri anlatılacak.
Markalar pazardaki liderliklerini nasıl koruyor, rakipleri neler yapıyor, stratejik taktikler nelerdir gibi konulara cevap verecek olan workshoplar Kasım ayından başlayarak 16 Aralık'a kadar sürecek.

Program şöyle:

  • Yeditepe Üniversitesi "Kola Savaşları"
  • Bilgi Üniversitesi "Kahve Savaşları"
  • Boğaziçi Üniversitesi "Medya Savaşları"
  • Marmara Üniversitesi "Kola Savaşları"
  • İstanbul Üniversitesi "Kahve Savaşları"
  • Kadir Has Üniversitesi "Mobil Telefon Savaşları"
  • Bahçeşehir Üniversitesi "Kola Savaşları"
  • Kültür Üniversitesi "Mobil Telefon Savaşları

İçimdeki sesei susturamıyorum, çok kıskanıyorum!

İstanbullular! Çok şanslısınız :)

Tasarımın Güvenli Sığınağı:TESCİL

Günümüzde firmaların yaratıcı çabaları onları rekabet maratonunda dereceye taşıyacak yegane varlıklarıdır. Fiyat rekabetinin giderek işlerliğini yitirmesi ve tüketici beğenilerinin standardının yükselmesi firmaları yeni katma değer arayışlarına yöneltmiştir. Yenilikçi tasarımlar yaratmak bu sürecin en rasyonel ve benimsenecek yoludur. Bu sayede yaratılan katma değer bir farklılık unsuru olarak korunabilmektedir. Tasarlamak dışında, firmaların stratejik eylemleri doğrultusunda kullanım alanlarının çerçevesini çok iyi belirlemeleri gerekmektedir. Çünkü kullanım alanı çerçevesi, yaratılan tasarımın artı değer olarak dönüşü ve etkisizleşerek yitip gitmesi arasındaki çok ince dengeyi kuran en belirleyici faktördür. Tasarlanan ürün yeni olsa bile korunmadığı sürece hemen taklit edilecek, yaratılan ürün farklı olmaktan çıkacak ve yaratıcısına artı değer katmaktan yoksun kalacaktır. Bu sebeple tasarımların mutlaka tescil ettirilerek üçüncü şahısların izinsiz kullanımına karşı korunması gerekmektedir. Koruma ancak yurt içi ve yurt dışında tasarım tescili ile sağlanabilir ve yarattığınız değer tüm getirileri ile birlikte tamamen sizin olur.
Tasarımınız başkalarıyla paylaşamayacağınız kadar değerliyse mutlaka tescil ile koruma altına alın.

16 Ekim 2006

"Şeytan Marka Giyer"


Film aslında Lauren Weisberger tarafından yazılan bir kitaptan sinemaya uyarlanmış. Ancak her zamanki gibi kitap raflarında yerini aldığında değil, sinemaya taşındığında heberdar olduk :)

Filmde "moda"nın aslında ne kadar büyük ve güçlü bir endüstri olduğu anlatılıyor. Moda nedir, kuralları kim koyuyor, trendler nasıl belirleniyor! Film bu soruları cevaplar nitelikte. Samimi ve biraz iğneleyici bi uslupla çevremizde olup bitenlere nasıl dahil olduğunu farkettiriyor insana. Ancak itiraf etmeliyim ki, filmden beklediğim bu değildi. Adından yola çıkarak daha sektörel, bilgi verici ve deneyim aktarıcı yani biraz daha "işe yarar" bir film beklemiştim. Yanılmışım! Film daha çok moda tutkunu, alışveriş düşkünü, vakti bol olan kadınların hoşça vakit geçirebileceği bir parodi gibi...

Söylemeden edemeyeceğim bir şey var; Filmde baş rol Meryl Streep'in, ki o kadro ile oynamayı kabul etmesi yapımcı için büyük şans olmuş! Canlandırdığı Miranda Priestly rolünde gözlerini, mimiklerini ve beden dilini kullanarak olağanüstü bir performans sergiliyor.

Film yine de sonunda, acaba bu dayatmalara alet oluyor muyum diye düşündürtüyor insanı. Alet olup da, bu büyük oyuna dahil olmaktan mutlu olanlar ve alet edildiği için isyan edenler diye ikiye ayrılıyor filmi izleyenler.

Siz kimlerdensiniz?

15 Ekim 2006

"Fikir Patenti"ne Fakir İlaveler


Fikirlerin patentlenebilirliği, bloglar arasında bu aralar önemli gündem olduğu için birkaç laf da ben eklemek istedim.
Dünya üzerinde harhangi bir fikrin patentlenebilmesi bu gün itibariyle söz konusu değil. Patent, esas olarak bir buluşun sahibine tanınan bir nevi tekel hakkıdır. Patent buluş sahibinin yaratıcı çabasını ödüllendirme amacını taşır. Patent hakkı, buluş sahibine buluşunu açıklaması karşılığında tanınır. Böylece yanilikçi fikirlerin dünya üzerinde yayılması amaçlanır. Buluşlar açıklanmadığı sürece insanlığa bir fayda katmayacağı için, bunların açıklanması karşılığında sahipleri "patent" ile ödüllendirilir. Patent her ne kadar sahibine tekel niteliğinde kullanım hakları sağlasa da, amaç o buluşu dünya üzerinde başka herhangi bir kişiye kullandırtmamak değil, sadece buluş sahibini insanlığa katkısından dolayı bir takım maddi faydalar ile ödüllendirmektir. Bir de, aslında hiç var olmayan bir "tasarım patenti" lafı dolaşır dillerde. Oysa patent, yukarda bahsetmeye çalıştığım "buluş tescili" olup, tasarım ile herhangi bir alakası bulunmamaktadır. Özgün ve yeni tasarımların korunma şekli ise, "Tasarım Tescili"dir. Tasarımcıya patent ile aynı hakları, tasarım konusunda sağlar. Ancak "petent" ile "tasarım tescili" nin kapsamları farklıdır. Her ikisinin ortak noktası da, buluş ya da tasarımın kamuoyuna sunulmasıdır. Bu noktada, patentlenen veya tescil edilen şey aslında "fikir" değil, onun gerçekliğe dönüşmüş halidir.
Yoksa, herkes düşünmek, fikir beyan etmek veya yorum yapmak konusunda serbest.
Çalınan fikrimiz ise eğer ve içimizdeki ses bir türlü susmuyorsa, eylülce'nin dediği gibi söylenecek iki şeyimiz var: “bravo” ya da “ama o benim fikrimdi…”

14 Ekim 2006

Efsane Olmak Mı, Efsane Kalmak Mı?

"Levis" mi "Livays" mı diye okunduğu her zaman sorun oldu, ama sadece bizde değil, tüm dünyada. Hiçbir reklamında isminin telaffuz edimemesinin sebebi gayet açık görünüyor değil mi? "Şirket politikası!"
Markayı kime sorsanız, 100 kişiden 99'u "501" der. Bizden öncekiler 501 ile yaşamış, biz gözümüzü 501'e açtık. Bizden sonrakiler de serüvene devam ediyor.
Zira 501, 20.yüzyılın kıyafeti seçilmişti. O artık efsane!
Ancak her sezon "yeni" ve "farklı" ürünler satın almayı hedefleyen tüketici kitle daha ne kadar 501'e sadık kalabilir? Farklılaşma arzusu içinde olan tüketici, marka tüketiciye elinde bulunandan daha fazlasını vermediği sürece sadakatini yitirebilir.
Levi's tüketicinin farklılaşma arzusunu tatmin edebilmek için, teknolojiden yola çıkarak özellikle "genç"leri kendisine bağlamayı hedefliyor. Bunun için marka, iPod'lara göre dizayn edilmiş, bozuk para cebinde kumanda, pantolonun içinde de kabloların dolaşacağı özel dikişler bulunan "Red-Wire DLX" modelini özel bir tasarımla yarattı.
Ben sevdim! Bakın bakalım siz de sevecek misiniz.

12 Ekim 2006

Ve "NOBEL" Nihayet Bir Türk'ün

Pek sürpriz olmadı galiba!

Hislerime "Voltire" tercüman oluyor.

"Fikrine katılmıyorum, ama onu açıklayabilmen için canımı vermeye hazırım."

İlgilenirseniz diye;
http://www1.whdh.com/news/articles/world/BO30898/

Niçin Sinema Reklamları?






Yorum katan herkese teşekkür ederim.

Bunu ben de biraz araştırdım. Aslında olay şunlardan ibaret imiş:

  • Bölgesel planlama imkanı
  • Tutsak izleyici
  • Yüksek etki
  • Reklam kirliliği olmayan bir mecra
  • Gerçek hedef kitleye ulaşmak için uygun maliyet
  • Satın almaya yüksek yönlendirme oranı
  • Diğer reklam mecralarına göre çok daha yüksek hatırlanma oranları*

11 Ekim 2006

Şimdi Reklamlar!

Ne kadar klişe bir söz değil mi?

Bunu duymaya yıllardır o kadar alışmışız ki, böyle başlayan reklamlara hiçbirimizin dönüp baktığı yok. TV'de izlediğimiz ve hep o "en tatlı" anlarda ortaya birdenbire çıkıveren, o an izleyicinin TV izleme şevkini kıran reklamları o kadar kanıksamışım ki, bu benim için doğrudan "ZAP" sebebi.
Buna karşın sinemalarda filmden önce izlediğim ve dakikalar süren reklamlardan gözümü alamıyorum. Her birini dikkatli bir biçimde izlememin yanında, anafikri ya da mesajı yakaladığım an reaktif tepkiler veriyorum. Farzı misal gülüyorum, gülümsüyorum, hayran oluyorum vs. En az etkilendiğim reklam için bile, en azından yorum yapıyorum.

Bu durum bana birşey farkettirdi:

Sanırım "DİZİ" ve "BEYAZ PERDE" arasında yaptığım ayrımcılığı reklamlarda da yapıyorum.
Neden acaba?

10 Ekim 2006

Tasarımla Büyümek



Duvarların yıkılmasıyla iki kutuplu dünya düzeni sona erdi ve daha önce hiç karşılaşmadığımız kadar rekabetçi, yepyeni bir düzeni de beraberinde getirdi. Firmalar artık sadece bir adım öne geçebilmek için bile kıyasıya mücadele etmek zorundadır. Teknoloji bile –ki bir zamanlar en güçlü silahtı- firmaların rekabet edebilme kapasitesini artıramamaktadır.
Giderek günlük hayatımızda kullanmaya, hatta her yerde görmeye alıştığımız teknoloji son derece ucuzlamış ve kolayca ulaşılabilir bir hal aldığı için ucuz ve kaliteli ürün artık ayırt edici bir özellik olmaktan çıkmıştır. Bu sebeple firmalar eskiden olduğu gibi teknolojik güçlerini kullanarak diğerlerinden daha üstün olamamaktadır. Artık fiyat rekabeti yapamayan işletmeler, ancak yeni tasarımlar yaratıp katma değeri yüksek yenilikçi ürünlere yönelerek rakiplerine fark atabilirler.
Diğer yandan, artık iyiden iyiye bilinçlenen ve kendisine sunulan seçenek bolluğuyla biraz da nazlı bir hal alan tüketiciyi cezbetmek için ne yapmalı? Bunun bir tek yolu fark yaratmak, yani ‘mor inek’* olabilmektir. Farklılaşan tüketici beğenileri ve hızlı tüketim alışkanlığı sebebiyle firmalar ancak ‘farklı’ ürünler tasarlayarak başarıyı yakalayabilmektedir. Yani mesele şu: firmalar öyle ürünler tasarlamalı ki, tüketici şöyle bir baktığında ayırt edici özelliklerinden dolayı onu kolaylıkla fark edebilsin, merak etsin ve ona yönelsin.
Türk sanayicisi yenilikçi ve yaratıcı tasarımlar yaratmanın önemini giderek kavramakta ve AR-GE faaliyetlerine yatırımı artırmaktadır. 1954 yılından beri dünyanın önde gelen markalarının çekişmesine sahne olan ve tasarım dünyasının Oscar’ı olarak adlandırılan İF Design Award 2005 yılında ürün tasarımı kategorisinde Arçelik’in Türk Kahvesi makinesi ‘Telve’ ödülün sahibi oldu. 10 Mart’ta CeBIT fuarının açılışında takdim edilen ödül ne kadar haklı bir gururun kaynağıdır tahmin edebiliyoruz. Bu başarı, Türkiye’de bir rekabet faktörü olarak tasarımın yeterince tanınmadığı ve kullanılamadığı gerçeğini değiştirmese bile geleceğe umutla bakmaya teşvik ediyor bizi.
Tasarlamak kadar önemli bir başka unsur da tasarlanan ürünleri korumaktır. Firmalar özgün tasarımlarıyla rakiplerine üstünlük sağlamak istiyorlarsa tasarımlarını mutlaka tescil ettirmelidir. Çünkü tasarım tescili, hak sahibine tasarımlarını belli bir süre ile üçüncü kişilere kullandırtmama hakkı vermektedir. Başka bir deyişle tasarım hakkı, korunan tasarımın sahibinin yaratıcı çabasını, ona bu tasarımı içeren ürünleri belirli bir süre üretip, ilk satışa sunmasına olanak vererek ödüllendiren bir mülkiyet hakkıdır. Piyasaya sürülen yeni bir ürünü tescil süresince başkalarına kullandırtmama, tasarım hakkı sahiplerine tanınan büyük bir haktır. Tasarım hakkı sahipleri bu haklarını kullanmadıkları sürece, piyasaya sürdükleri yeni ürünler hiçbir şekilde korunmayacak ve taklit edilecektir. Tasarlanan ürün yeni olsa bile korunmadığı sürece hemen taklit edilecek, yaratılan ürün farklı olmaktan çıkacak ve yaratıcısına artı değer katmaktan yoksun kalacaktır. Açıkça görülmektedir ki, yeni ürünler tasarlamak kadar önemli olan bir başka şey bunları korumak, yani tasarımları tescil ettirmektir. Temennimiz ve gayretimiz tasarımla değer yaratmanın ne kadar önemli olduğu ve ne denli özenle korunması gereğinin bilincini oluşturmaktır. Unutulmamalıdır ki, korunmayan tasarımınız, sizin olmaktan çıkar.