27 Ocak 2007

Nihayet Otobüse Bindim

Sonunda otobüse binip yolcular arasında yerimi aldım nihayet. Uzun süredir beklettiğim tüm yolcular lütfen beni affetsin. Bir türlü fırsat bulup dahil olamamıştım. Bir taraftan da, biletimi başkasına satarlar mı diye endişeleniyordum.
Binmekte çok geçiktim biliyorum ama, biner binmez ilk biletimi attım, duyurulur. Bundan böyle "Otobüste" daha sık görüşmek üzere...
Yan tarafta link yaptığım minik otobüs resmini nasıl buldunuz arkadaşlar? Ne dersiniz Otobüste kullansak mı?

25 Ocak 2007

Blogroman Hayalimiz Gerçek Oldu

Yep yeni bir blog yarattık. Bambaşka bir amaçla…

Farklı yazarların kaleminden çıkan, konusu belirsiz ve her yazarın yeni hikayesini ekleyerek yön verdiği, bir “blogroman”.

Hikayenin her gün nasıl farklı yönlere gittiğini izlemek çok heyecan verici. İnsan kafasında kurguladığı bir devam metni beklerken, bambaşka bir senaryo ile karşılaşıyor.

Farklı kişilerin zihinlerinden türeyen, sınırsız hayal gücü vaat eden Sanal Dizi mizi izlemeye bekleriz. Hem öyle belli bir günü ve saati de yok. Ne zaman mevzu bahis blogu açsanız dizi karşınızda. Önceki bölümleri kaçırdım derdi de yok. Yakalamak için kısa bir arşiv turu yeterli.

23 Ocak 2007

Kalem Kırma Sırası Bizde!


Geçen gün, bir süredir yenilemek istediğim klavyemi nihayet değiştirdim. Yeni klavyemi üzerine pek de dikkat etmeden almıştım. Eve gelince fark ettim içimi burkacağını önceden bilmediğim, kutunun üzerindeki klavye resminin yanında duran kırık kurşun kalem resmini. Daha önce hiç bu kadar cesur bir mesaj veren bir teknoloji pankartı görmemiştim. Garip hisler uyandı içimde.

Kalem önemli bir icat. Kalem bilgidir, düşüncedir, silahtır. Bazen sevgiliye söylenemeyen sözlerin naif elçisi, bazen cesur bir savaşçı. Fiziksel varlığından çok öte bir şey. Hayatın içine yerleşmiş güçlü bir sembol aslında. Son teknoloji ürünü müthiş klavyeler biliyorum ki, kalem kullanmamıza asla engel oluşturmayacak ama, yine de içimde bir yanım o kalemi de öyle kırıp koymasalardı keşke klavyenin yanına diyor. Sanki pabucu dama atılmış gibi… Belki çok duygusal yaklaştım ama, benim gibi düşünenler elbet olacak.

Farklı noktalara odaklanması gerekirken, aslında tüketicide o ürünü satın almaya yöneltecek bir etki yaratmayacak hatta ters yönde etkileyip, belki de elinden bıraktıracak bir ambalaj tasarımı ile sunulan ürünlerin başarılı olamayacağına inanıyorum. Standart bir kullanıcı elini ürüne götüren şey ürünün giysisi olduğu için ambalaj seçimlerine dikkat etmeyenlerin başarısızlığa uğrayacağı gerçeği sayısız tekrarlarla ispat edilmeye mahkumdur.

17 Ocak 2007

Makarnanın Özgürlük Bağlamında İrdelenmesi

Hiç üşenmedim araştırdım ve gördüm ki, yemek tarifleri üzerine yazılan bloglar çok tutuluyor. Biz burda yorum kıtlığı çekerken oralarda yorumsuz post bulmak mümkün değil. Ben de bu gün böyle bir yazı yazmayı uygun buldum.
Aslında tam olarak böyle değil... Genelde dışarda makarna yemeyi pek tercih etmememe rağmen geçen gün bunu yaptım. Tadı damağımda kaldı diyebilirim. Bundan böyle o günü milat kabul eder ve sonrası için bu kuralı bozarım.
Öğrenciyken çabuk piştiği, uğraştırmadığı, ortalığı dağıtmadığı, ucuz olmasına rağmen piştiğinde bir ev dolusu insana yetecek kadar çok olduğu ve şu an aklıma gelmeyen daha pek çok sebeple makarna en favori yemeğimdi. Hala çok severim İtalyanların “pasta – spaghetti”, Amerikalıların “spaghetti – noodles macaroni”, İngilizlerin “pasta – macaroni”, Almanların “teigwaren spaetzli”, Çinlilerin “mein”, Japonların “udon” adını verdikleri bu muhteşem icadı. Makarna özgürlük ve yaratıcılık demektir. Hem pişirmesi hem yemesi kolay ve eğlencelidir. Mutfakta sınırsız yaratıcılık demektir.
Dünyadaki makarna üreticileri de böyle düşünmüş olmalı ki, adına bir gün düzenlemişler. “Makarna Günü” kutlamaları fikri ilk olarak Roma’da 1995 yılında yapılan ve 40 ülkeden gelen makarna üreticilerinin katıldığı 1. Dünya Makarna Kongresi’nde Türk delegasyonu tarafından önerilmiş. 1997 Mart ayında Amerika’da yapılan ikinci toplantıda 25 Ekim tarihi “Dünya Makarna Günü” olarak kabul ve ilan edilmiş.
Yanılmıyorsam dünya genelinde bir güne sahip tek yemek olan makarnanın bu ayrıcalığına yakışır, şöyle ağır bir başlık bulmaya çalıştım bu yazıya. Sadece bu kadar yaratıcı olabildim. Sanırım daha çok makarna yemem gerekecek...

10 Ocak 2007

Alternatif Alanlarda FOR MEN Anlayışı

Bazı eşyalar maskülen bazıları ise feminen ruhla doğmuştur. Mesela erkekler genelde şal ya da fular takmazalar, kadınlar da baston kullanmazlar. Lakin bunun bir genelleme cümlesi olduğunu bir daha vurgulamak isterim. Yoksa fular kullanan, üstelik çok da yakıştırarak taşıyan bir Hıncal Uluç, bir Emre Kongar vardır ki, fuların kıyafetlerine yaptığı katkıya hayran bırakırlar insanı.

Bazı eşyaların kimin tarafından kullanılacağı gereksinimlerle ortaya çıkmışken, bazılarında estetik unsurlar ön plandadır. Tıraş köpüğü bir ihtiyaçtan dolayı erkeğe özgü nitelik kazanmışken, baston ya da köstekli saat gibi eşyalar genel algı ile erkek kokan son derece maskülen objelerdir. Oysa kadınlar tarafından da kullanılabilir ama kadınlar kullanmayı tercih etmez. Kadınlar ise toka, bone, gibi eşyaları mesela ihtiyaç sebebiyle kullanırken, şal, kolye, küpe vs. objeler zihnimizde doğrudan feminen çağrışımlar yapar. Aslından bunların erkekler tarafından kullanılmasına bir mani olmamasına rağmen, feminen unsurlar olduğu için erkekler tarafından kullanılmaz.

Bir de herkes tarafından kullanılan, herhangi bir çağrışım yapmayan ve bu açıdan nötr kabul edilebilecek unisex eşyalar vardır. Gömlek, gözlük, parfüm, saat, ayakkabı, kemer, eldiven gibi eşyalar unisex eşyalardır mesela. Ancak kendi içlerinde yine de kadın ve erkekler için farklı tasarımlarıyla ayrılmaktadır. Kadın ayakkabısı topukludur mesela farklı olarak. Ama bu kadar keskin ayrımlara başvurmadan da kadın ve erkek eşyalarındaki tasarım farklılıklarını fark edebiliyoruz. Gözlük bu ayrım bakımından çok nötr bir eşya olmasına rağmen kadın ve erkek modelleri farklıdır, keza saat de öyle, kemer de öyle…
Kadın ve erkek bakış açılarındaki farklılıktan doğan tutum ve tercih farkları kullandığımız eşyalara kadına veya erkeğe özgü olma sıfatını veriyor. Tercih farkını yansıtan en çarpıcı örnek parfüm olur sanırım. Amaç güzel kokmak olunca kadın ve erkek aynı kokuyu kullanarak güzel kokabilir. Mesela kolonya ile… Ama işin içine tercihler girince, kadın daha feminen, naif ve zarif kokmak istediği, erkek ise daha maskülen, sert, enerjik kokmak istediği için parfümler farklılaşmıştır.

Velhasıl, siz istersiniz de biz yapmaz mıyız diyen üreticiler unisex eşyaları bile çeşit çeşit yapmayı başarmışlardır. Günümüzde ise bu çeşitlilik artık farklı kadın-erkek taleplerinden öte, tasarımdaki farklılıklarla sağlanmaktadır. Ama bu konuya şimdi girmeyeyim, zira konudan çıkamamak beni bile korkutuyor…


Bütün bunları neden yazın Aylin derseniz, uzun lafın kısası şu ki, artık sırf erkeklerin kullanması için tasarlanmış mobilyalar da var. Evet evet, sadece erkekler için. Koltuklar, sandalyeler, tabureler vs. “Damat Tween Life” erkeklere yönelik bir yaşam markası olarak sunuluyor. Marka, mobilyaların yanı sıra aydınlatma elemanları, kişisel eşyalar ve aksesuarlar gibi bir erkeğin yaşam senaryosunun içerisinde bulunabilecek her obje için yeni bakış açıları ve tasarım önerileri sunuyor. Tasarımcı Özlem Yalım ve Reha Erdoğan’ın zihninden türeyen bu tasarımlar görülmeye değer. Erkekler için tasarladık diyorlar ama, ne engelimiz var, beğenen herkes kullansın.
İşte bu da, yaratıcılıkta bir uç nokta örneği. Farklı tasarımlardaki yaratıcılığın yanı sıra dahice bir pazarlama fikri yaratmış Orka Grup.

5 Ocak 2007

4 Tekerle Uçanlar


Bir yola çıkmayı, bir yere varmayı, bir şey bitirmeyi, yarım kalan işi tamamlayıp masadan kaldırmayı, aslında “yol almayı”, “ileri gitmeyi” hep çok sevmişimdir. Yerimde durmak dünkünden farklı hiçbir şey yapmamış olmam anlamına geldiği için tat vermez. Bu yüzden kısacık tatillerde bile yol yapmak büyük haz verir. Mümkün olduğunca şehirden uzaklaşma yönünde kullanırım tercihimi.

Bu yılbaşı ve bayram tatilinde de eşimle birlikte biraz mesafe aştık. Bayramın ikinci günü yola çıkıp, üçüncü günü döndüğümüz için yollar şaşılacak biçimde boştu. Oldum olası sürat yapmayı ve süratli giden araçların içinde bulunmayı sevdiğim için boş yollar büyük fırsat oldu. Kötü örnek olmak istemem ama, müsait zamanlarda hız yapmak keyif veriyor gerçekten.

İşte bu yolculuk sırasında süratli yol otomobilleri hakkında bir sohbet çevirdik aramızda. Eşimle benim seçtiklerim birbirinden bazen farklılaştı. Sanırım ben biraz konfor yönünü de düşünerek yapıyorum seçimlerimi, hız otomobillerinde konforun önemsiz ayrıntı olduğunu bilmeme rağmen. O ise tamamen güce bakıyor. Döndüğümüzde izlediğimiz, en hızlı yol arabalarını araştıran bir televizyon programın da yardımıyla işte seçtiklerimiz:

MC Laren F1: Hepsinden daha hızlı ve daha aykırı en mükemmel süper araba.


Lamborghini Miura: Ferrari Enzo’ya arabalardan anladığını ve neler yapabileceğini göstermek isteyen Felicio Lamborghini’nin şaheseri, İtalyan harikası otomobil. Aslında traktör üreticisi olan Lamborghini'nin (Brand Box'ta bu konuda yazılmış güzel bir yazı mevcut!) böyle bir inat uğruna yarattığı Miura Ferrari F40’ı dördüncü sıraya geriletmiş.
Mercedes 300 SL: Namı diğer Martı Kanat, ayakkabıları eritecek kadar ısınan alt döşemesine rağmen.