19 Ağustos 2007

Sadece Gökyüzü, Sadece Deniz, Hepsi Bu!

Uzun süredir ortalarda yoktum. Yazılarıma bu kadar süre ara vermemin sebebini soran birkaç dikkatli okurumun merakını gidermeye çalışayım.

Tatildeydim. Gerçek bir tatil. Önce çok hareketli ve hızına yetişilmesi oldukça zor olan bir şehirde geçen bir hafta ve kısa bir süre sonra sadece gökyüzü, sadece deniz, kum, çakıl taşları ve cam berraklığında suların hatırda kaldığı son derece dingin bir hafta daha...

Uzun süredir okuyacak kitap bulamadığım bir dönemde duydum onu. "Dede topraklarını ziyaret et" diyordu 3. öğüdünde Akdoğan Özkan’ın yazdığı Türkiye’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey adlı kitap. Biz de çektik gittik Bulgaristan’ın Silistre şehrine. Küçük, çok sevimli ve oldukça sakin bir sınır şehri Silistre. Bulgaristan’ın kuzey komşusu olan Romanya ile arasından geçerek sınırı belirleyen Tuna Nehri kıyısında kurulu. Nehir oldukça uzun, ancak çok geniş olmadığı için karşı kıyıdaki Romanya toprakları görünüyor. Dönünce aynen kitaptaki gibi kendi sanal dede toprağı tabelamı yukardaki gibi oluşturdum.

Silistre’de geçen 2 günün ardından sonraki durağımız Varna oldu. Şehir ülkenin en çok ziyaret edilen turistik yerlerinden. Karadeniz’e kıyısı olan şehrin sahil şeridi, şehrin doğusunda baştan sona uzanıyor. Hafif dalgalı denizi, insanı boğmayan, nefes aldıran iklimi, son derece konforlu tesisleri ve ucuz fiyatları ile harika bir tatil mekanıymış doğrusu. Konakladığımız “Odesos Otel” çok doğru bir seçim olmuş. Otel şehrin öyle bir yerinde konumlu ki, öndeki odalar deniz manzaralı, arkadaki odalar ise şehir manzaralı. Yaygın uygulama burada da geçerli: deniz manzaralı odalar daha pahalı. Ancak deniz mi yoksa şehir manzarasını mı seçmeli diye uzun süre düşündürtüyor insanı. Biz mi? Biz şehir manzarasını seçtik. Hiç de öyle yabana atılacak, kaçırılacak gibi değildi. Şehir öyle canlı ki, sabahın dördünde, altısında, dokuzunda ve gecenin her saati, her an caddeler dolu. Hareket hiç bitmiyor. İlk günümüzün gecesinde ünlü bir Bulgar rock grubunun konserinde buluverdik kendimizi. Konser otelin önündeki büyük meydanda düzenlenmişti. Biz ise bir gece gezmesinden dönerken, sadece otele girmeye çalışırken konserin tam göbeğinde buluverdik kendimizi. Hiç anlamadığımız bir dilde rock müzik dinlemek enteresandı doğrusu. Ne de olsa müzik evrenseldir!


Varna’ya gitmek isteyenler, veya yolu bir gün buraya düşecek olanlar için kısa birkaç not. Alışveriş işini sakın akşam saatlerine bırakmayın çünkü mağazalar saat 16:00 gibi kapanıyor. Sabah da sakın birkaç mağaza görmek için çıkmayın, zira saat 11:00 den önce açılmıyor hiçbir mağaza. Bunun için en uygun zaman öğlen. Çünkü akşam mağaza henüz kapanmadan yetişseniz bile, mağaza eğer 5-10 dk. İçinde kapanıyorsa genel kural olarak orayı boşaltmak zorundasınız. Nerde bizdeki, müşteri gitmeden kapatmayan mağazacılık anlayışı… Başka bir nokta: sakın pazarlık yapmaya kalkmayın, fiyatı düşüremeyeceksiniz. Bunun yanında, satış görevlisinin anlam verememiş tavrı ile karşılaşacaksınız. Çünkü mantık şu: Fiyatı sizin için uygun değilse, almak zorunda değilsiniz, o ürünü bir başkası mutlaka alacaktır.

Şehrin gece hayatı çok hareketli. İnsanı yoracak kadar… Eğer gelmişken her yeri görelim diyenlerdenseniz bizim gibi, sıkça oradan oraya koşturmanız gerekecek. Yine de arta kalan çok şey olacak.

Sonraki hafta ise, Didim Akbük’teki yazlık evde ve inziva tadındaydı. Sadece gökyüzü, sadece deniz, kum, çakıl taşları ve cam berraklığında suların hatırda kaldığı bir tatil… Güneşin kavurucu sıcağına karşın serin suların tendeki dalgalanmaları... Esen hafif rüzgarın salladığı hamaktaki öğlen şekerlemeleri… Ne TV, ne gazete, ne internet...

Ama bitti. Önümüzde yine koca bir yıl, mevsimler, hafta sonu bekleyişleri…

3 yorum:

Rabia SERTÇE dedi ki...

Aylin;
Feci derecede canım çekti içim gitti :)

Unknown dedi ki...

Rabiacım, olur olur, hiç merak etme. Daha yaşanması gereken kocaman bir hayat bizi bekliyor. Neler olur hem de daha :D

Adsız dedi ki...

1 ay sonra varnaya gıdıorum bu bılgıler ıyı oldu benım ıcın..işin garibi bende didimliyim :):)